Türkiye günlerdir Ankara’nın Sincan ilçesindeki 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mahkemelerde yargılanabileceğine ilişkin verdiği kararı tartışıyor ama bu kararın uzun bir hukuki yazışma sürecinin sonunda oluştuğu gözlerden kaçıyor. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için ‘Yargılanabilir’ kararı verdiğinden beri tartışmaların odağında Cumhurbaşkanlarının Anayasa’ya göre milletvekillerinin sahip olduğu türden bir dokunulmazlığa sahip olup olmadığı konusu yer alıyor.
Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan, gerek Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek ve gerekse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gül’le ilgili mahkeme kararını açık bir dille eleştirip Cumhurbaşkanlarının sadece ‘vatana ihanetle’ suçlanabileceğini söylediler bu tartışmalar sırasında.
Gül’le ilgili dosyanın Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne kadar nasıl gittiğine kimse bakmadı. Dosya, 1997 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi’nin kasasında olan parayı Hazine’ye geri ödeyememesi üzerine açılmış bir dizi davadan oluşuyor ve bu yüzden de kamuoyunda ‘Refah Partisi’nin kayıp trilyonu davası’ adıyla anılıyor.
Dosya komisyonda bekliyordu
Refah Partisi kapatıldığında bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu partinin hem milletvekili hem de genel başkan yardımcısıydı. Milletvekili sıfatı 2007 yılının ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçilene kadar da devam ettiği için Gül hakkında ceza yargılaması yapılamadı; çünkü Gül, anayasanın 83. maddesi uyarınca dokunulmazlığa sahipti. Ve bu yüzden bugün Sincan 1. Ağır Ceza’dan yeniden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen dosya da TBMM’de Gül’ün dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle ilgili Meclis komisyonunda bekliyordu.
Gül’ün 28 Ağustos 2007’de Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından TBMM Başkanlığı, bu dosyayı ‘işlem yapılmak üzere’ Başbakanlık’a gönderdi. Bizzat TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın imzasını taşıyan yazıyı alan Başbakanlık da, dosyayı Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’nın imzasıyla ‘işlem yapılmak üzere’ Adalet Bakanlığı’na sevk etti. Dosyayı alan Adalet Bakanlığı da bunu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ‘gereği’ için gönderdi.
Bugün Cumhurbaşkanı’nın yargılanamayacağını savunan TBMM Başkanı ve Başbakan’ın bu yazışmalar sırasında böyle düşünmedikleri anlaşılıyor; çünkü, 2007 Ağustos’unu izleyen aylarda bu kişiler Cumhurbaşkanı’nın yargılanamayacağını düşünüyor olsalar, TBMM’nin dosyayı hiç göndermemesi, Başbakanlık veya Adalet Bakanlığı’nın da dosya kendilerine kadar gelse bile bunu TBMM’ye iade etmesi gerekirdi.
Oysa mahkeme dosyasından ve Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararından anlaşılıyor ki, hem TBMM Başkanlığı Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilince milletvekili dokunulmazlığını kaybettiğine hükmedip dosyayı işleme sokmuş hem de Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı da yine dokunulmazlık olmadığı düşüncesiyle dosyanın adli işlemlerin devamı amacıyla savcılığa sevkini sağlamışlar.
Nitekim bütün bu zincirin sonunda dosyayı eline alan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanı’nın yargılanamayacağı yönünde bir hukuki görüş oluşturup ‘Kovuşturmaya gerek yoktur’ demişti. Ancak savcılığın bu kararına yapılan itiraz üzerine dosya Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gitti ve mahkeme de Cumhurbaşkanı Gül’ün milletvekillerinin sahip olduğu türden bir dokunulmazlığa sahip olmadığına hükmederek halen süren tartışmayı başlattı.
Bu tartışma sırasında, geçmişte dosya üzerinde oynadıkları rolü hatırlamayan TBMM Başkanı Köksal Toptan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere çok sayıda siyasetçi görüş açıkladı, hemen hemen tamamı da Gül’le ilgili verilen yargılama kararını eleştirdi. (Radikal)
Dosyayı gönderip ‘olmaz’ dediler
TBMM Başkanı Köksal Toptan: “Anayasaya göre yargılanamaz, görev süresi içinde yargılanamaz. Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet etmekten yargılanabilir. Görev süresi sona erince yargılanıp yargılanmayacağı konusunda dosyanın içeriğine bakmak lazım.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “Bazen yargıdan siyasi ve taraflı kararlar çıkabiliyor. Bu mahkeme daha önce de benimle ilgili siyasi bir karar vermişti.Bazı mahkeme kararlarını anlamakta zorlanıyorum. Biz Türkiye’ye hizmet etmek istiyoruz. Ama biz bir şeyler yapmak isteyince engelleniyoruz. Bu tür yargı kararları yabancı sermayeyi ürkütüyor. Anayasa’da her şey açıktır. Mahkemenin bu kararı Anayasa’yı bağlamaz.”
Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek: “Anayasa’nın 104. maddesine göre sayın cumhurbaşkanları devletin birliğini temsil eder. İkincisi, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve milletin birliğini temsil eder. Anayasanın uygulanmasını gözetir ve devletin kurumlarının uyum içerisinde çalışmasını gözetir. Bu dört tane görev bile sayın Cumhurbaşkanı’nın, bugünkü, dünkü veya gelecekteki, nasıl önemli bir konumda olduğunu ortaya koymaya yeter. Dolayısıyla bu 104. maddedeki görevler aslında 1961 Anayasası’ndaki görevlerle de benzeşir. O zaman dokunulmazlığı ifade edilmişti. Anayasa’da ifade edilmemiş dokunulmaz olmadığı sonucuna götürmez.”
Eski Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, son revizyonda kabine dışı kaldığı için bu konuda herhangi bir görüş beyan etmedi.(radikal)