Yakın tarihe kadar istikrarın, gücün merkezi olarak görülen Avrupa Birliği, son yıllarda karşılaştığı her sorunda, kendisinden beklenilenin aksine gücün ve çözümün değil, acizliğin ve çözümsüzlüğün merkezi oluyor. Bu durum, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını sırasında Avrupa Birliği üyesi ülkelerin bile birbirlerine karşı takındığı bencilce tavırla bir kez daha ortaya çıktı.
Kriter dergisi Nisan sayısında bu önemli konuya dair çarpıcı bir röportaj yer aldı. Avrupa’yı iyi bilen bir isim olan Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı, Avrupa’nın büyük koronavirüs salgını karşısında düştüğü çaresizliği ve bu salgının küreselleşmenin geleceğini nasıl etkileyeceğine dair önemli tespitlerde bulundu. İşte röportajdan bazı bölümler:
BEDELİNİ DÜNYA ÖDÜYOR
Koronavirüs salgınının toplumsal, ekonomik, siyasi çok ciddi sonuçları olacak. Küreselleşmenin nimetlerinden ekonomik olarak en fazla faydalanan ülkeler Batılı ülkelerdir. Fakat bu ülkeler, aynı zamanda küreselleşmenin beraberinde getirdiği bu tür sorunlar konusunda ciddi adımlar atmaktan çekinen ve bugüne kadar belli bir irade koyamayan ülkeler aynı zamanda. Bunun bedelini bütün dünya hep beraber ödüyor şu anda.
TERÖRÜN YERİNİ VİRÜS ALDI
Özellikle 11 Eylül’den sonra güvenlik ve dış politika paradigması terörle mücadele eksenine oturdu. Fakat bu salgından sonra özellikle salgın hastalıklarla ve potansiyel yeni virüslerle mücadele de önemli hale gelecek gibi gözüküyor. Çünkü buna benzer yüzbinlerce virüsten bahsediliyor; mutasyona uğrayabilecek ve insanlığı etkileyebilecek. Buradaki esas mesele virüsün sınır tanımaması. Bu açıdan küreselleşmeden ekonomik fayda sağlayan ve zenginliğini katlayarak devam eden kesimler, aynı zamanda küreselleşmenin negatif etkilerinden de büyük oranda etkilenebiliyor. Bu virüs bütün duvarları yıktı geçti. Yani Türkiye-Yunanistan sınırındaki yahut Akdeniz’deki mültecileri durdurabilirsiniz ama virüsü tam da inşa edilmiş olan küresel kapitalist sistem nedeniyle durduramıyorsunuz.
AB’NİN İMAJI YERLE BİR
Son dönemde yaşananlar en büyük darbeyi AB’nin inşa ettiği imaja vurdu. Bu imaj kendisini insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün savunucusu olarak pazarlıyordu. Mülteci meselesinde bu imaj çok yara aldı. Aşırı sağın yükselmesi ve finansal krize verdikleri tepkide de zaten çok aşınmıştı bu imaj. Virüsün yayılmasında AB’nin neredeyse hiç ciddi tepki verememesi, meselenin ulus devletlerin tekelinde yürümesi de bu konudaki son tartışma konusu oldu. Tabiri caizse AB üyesi ülkelerin “Her koyun kendi bacağından asılır” tutumu ileride AB’yi sorgulayan aşırı sağcıların, popülistlerin ve ırkçıların ellerini çok güçlendirecek.
AB’DE SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKMÜŞ DURUMDA
Mesela, yaşlı nüfusu fazla olduğu için Avrupa salgından çok ciddi derecede etkileniyor. Sağlık sistemi birçok AB üyesi ülkede hastanelere yaşanan akından dolayı adeta çökmüş durumda. İtalya bu nedenle Avrupa ülkelerinden yardım istedi. Fakat Almanya ve Fransa, solunum cihazları ve maske üreten firmalarının İtalya’ya ihracat yapmalarına müsaade etmedi. Kendi vatandaşlarının bu ürünlere ihtiyaçları olduğunu gerekçe gösterdiler. İtalya ise aradığı desteği Çin’den ve Rusya’dan bulabildi. Bine yakın solunum cihazı satın aldı, yüze yakınını Çin kendisi hibe etti. Salgınla mücadele için Rus askerleri İtalya sokaklarında göründü. Dolayısıyla AB’nin imajı yerle bir oldu.
AYKIRI SESLER YÜKSELECEK
Bu krizde İtalya ve İspanya gibi çok büyük kayıplar veren ülkeler yaşadıkları sorunu yüksek sesle dile getirecektir. Bu ülkelerde AB karşıtı hareketler güçlenecektir. Aslında baktığınız zaman Avrupa Birliği ile Çin aynı sorunla karşı karşıya kaldılar. Çin büyük bir nüfusa ve merkezi karar alma kapasitesine sahip bir ulus devlet. AB ise ne Çin gibi bir ulus devlet ne de ABD gibi federatif bir yapı. Ama diğer yandan birlik içerisinde de fiziki sınırlar yok. Dolayısıyla mallar, insanlar, virüsler, hastalıklar her şey çok hızlı hareket edebiliyor birlik içerisinde. Sorun tüm AB’yi etkiliyorken yapısından dolayı AB hızlı hareket edemedi ve her üye kendi başına kaldı. Felaketin boyutu ortadayken ve bütün üyeler ortaklaşa hızlı bir reaksiyon vermeleri gerekiyorken veremediler. Çünkü hızlı ve etkin karar verme mekanizmaları yok.
AB ne deve ne de kuş olabildi. Yani ne bir ulus devlet ne de federal bir yapı. AB’nin ulus üstü olarak nitelendirilen bu yapısının önümüzdeki süreçte tartışılacağını düşünüyorum. Bu açıdan AB çok daha zor bir döneme giriyor.
ŞEHİR HASTANELERİNİN ÖNEMİ
Türkiye başından itibaren bu salgınla ciddi şekilde mücadele etti. Süreci başından beri yakından takip ederek hızlı adımlar attı. Burada tabii ki ilk olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde hızlı karar alma mekanizmalarının işlemesi çok önemli. İkincisi ise uzun zamandır sağlık sistemine yapılan yatırımlar bu kriz karşısında elimizi çok rahatlattı. Düşünün mesela biz 1990'lardaki sağlık sistemimizle bu salgına yakalansaydık, geçmişteki SSK hastaneleri ile ne yapardık? Şehir Hastaneleri ve diğer hastanelere yapılan yatırımların şu anda hem işlevsel hem toplumsal moral açısından ne kadar önemli olduğunu gördük. Daha önce Şehir Hastaneleri’ne yönelik yapılan eleştirilerin tamamen ideolojik ve temelsiz olduğu da ortaya çıkmış oldu. Çünkü Türkiye'nin buna ihtiyacı vardı. Hala daha fazla hastaneye ihtiyaç var. Mesela planlanan bütün Şehir Hastaneleri bitmiş olsaydı elimiz çok daha rahat olurdu.