Dün akşam, Ankara'nın en eski semtlerinden birinde, yıllardır gittiğim bir çay ocağındaydım. Masada eski bir dostum, emekli öğretmen Salih Bey vardı. Çaylarımızı yudumlarken, laf lafı açtı.
Salih Hoca dedi ki: "Bizim torun üniversiteye başladı ya... Geçen gün bir laf etti, donakaldım. 'Dede' dedi, 'ben artık ateistim.'"
Çayımdan bir yudum aldım, derin bir nefes çektim. "Eee, ne dedin peki Salih Hocam?" diye sordum.
"Ne diyeceğim, kaldım öyle. Bizim zamanımızda böyle şeyler olur muydu?"
Salih Hoca'nın anlattıkları, aslında son zamanlarda sıkça duyduğum bir hikayenin tekrarıydı. Geçen hafta İzmir'de bir iş adamı dostum da benzer bir şey anlatmıştı. Onun kızı da deist olmuş.
Peki, nedir bu işin aslı?
Bilenler bilir, ben gazeteciliğe başladığımdan beri her kesimden insanla görüşür, her görüşe kulak veririm. Gençlerle de sık sık bir araya gelirim.
Geçenlerde bir üniversite kampüsündeydim. Öğrencilerle sohbet ettik. İçlerinden biri dedi ki: "Amca, biz artık internette her şeyi okuyoruz, araştırıyoruz. Ama sorularımıza cevap bulamıyoruz."
Bir başkası ekledi: "Dini konularda konuşanlar ya bağırıp çağırıyor, ya da anlamadığımız şeyler söylüyor."
İşte mesele burada.
Bizim zamanımızda böyle miydi? Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk'ü hatırlayın. Adam çıkar, en karmaşık dini meseleleri bile herkesin anlayacağı şekilde anlatırdı.
Peki şimdi nerede o âlimler? Nerede o aydın din adamları?
Dün akşam Salih Hoca'ya da söyledim: "Hocam" dedim, "gençler cevap arıyor. Onlara kulak veren, onları anlayan birileri çıkmalı artık."
Çayımı bitirirken düşündüm: Bu mesele, sadece ailelerin ya da okulların meselesi değil. Bu, toplumun meselesi. Yarının Türkiye'sini bu gençler inşa edecek. Onları anlamak, onlara doğru rehberlik etmek hepimizin görevi.
Velhasıl, işimiz zor. Ama umudumuzu da yitirmeyelim. Bu millet, nice zorluklardan geçti. Bunu da aşacağız elbet.
Yeter ki konuşalım, tartışalım, ve en önemlisi, birbirimizi anlayalım.