Altun’un konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“İsrail; bir şehri, bir halkı bir daha var olmamak üzere yok etmeye çalışıyor. Sivilleri, kadınları, çocukları katlediyor. Sağlık çalışanlarını, gazetecileri, sivil toplum gönüllülerini bilerek, hedef alarak öldürüyor. Bu yönüyle açık ve net bir şekilde ifade etmek gerekir ki, İsrail savaş suçu işliyor, soykırım yapıyor. İsrail’in bu anlamda baktığımızda cari durumdaki iktidar modeli bir soykırım politikasıdır. Bu soykırım politikasını biz hem bütün boyutlarıyla anlamalı, analiz etmeli, delillendirmeli ve onunla mücadele etmeliyiz.
İsrail, bir yalan imparatorluğudur. İsrail, sözüm ona birtakım dini referanslarla, esas itibarıyla hurafelerle varlığını, geçmişini, bugününü, geleceğini bir kalkanla korumaya almaya çalışsa da İsrail, batılı anlamda faşizmin, düpedüz ırkçılığın ve sömürgeciliğin en dünyevi, en güncel temsilcisidir.
Kuruluşundan itibaren Filistin halkına zulmeden İsrail, 19. yüzyılda kurumsallaşan batılı emperyalizmin, sömürgeciliğin 20. yüzyıldaki temsilcisidir. İsrail, imaj-imalat endüstrisini kurduğu yalan imparatorluğunu ne yazık ki batılı Ortodoks medya ekosisteminin ve oryantalist akademi dünyasının desteğiyle ayakta tutabilmiştir.
Şiddet, İsrail’in bu anlamda Gazze’deki gerçekleri örtmek, örtbas etmek adına izlediği başlıca stratejidir ve bu stratejiyi her şeyden önce gazetecilere yöneltmektedir. İsrail’in gazetecilere yönelik uyguladığı şiddet, İsrail’in temel bir stratejisidir. Kazara, rastgele uyguladığı bir taktik değil, bizatihi kendi yalan imparatorluğunu yaşatmak ve yürüttüğü soykırımı perdelemek adına kullandığı temel bir stratejidir.
7 Ekim’den bu yana İsrail’in saldırıları sonucunda Gazze’de 120 gazeteci şehit oldu, yüzlerce gazeteci de yaralandı. Bu gazeteciler, bizim nazarımızda, insanlık nazarında hakikat için mücadele eden kahramanlardır. Eğer bu kahramanların gayretleri olmasaydı İsrail’in soykırımından, katliamlarından dünyanın haberi olmayacaktı. Eğer bu kahramanların gayretleri olmasaydı küresel vicdan toplumu, dünyada ayağa kalkmayacaktı.
İsrail, gazetecileri öldürmekle de kalmıyor aynı zamanda onların ailelerini de öncelikli hedef olarak belirleyip katlediyor. Böylelikle aslında yapmak istediği şey, hakikat karşıtı bir korku ortamı inşa etmek.
İsrail’in bu insanlık dışı eylemlerine rağmen Gazze’de ve Filistin’in birçok bölgesinde hakikat savunuculuğuna savunan gazeteciler, görevlerini yapmaya devam ediyor. Gerçekten de tüm insanlık onlara çok şey borçlu, onlara çok şey borçluyuz.
Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’in soykırımlarının, Güney Afrika’nın başvurusu sonrasında yargılanmasını son derece önemli bir hamle olarak değerlendiriyoruz. Nitekim bugünde bu yargılama sürecinde son derece kritik bir aşamaya gelinmiş durumdadır. İsrail’e yönelik ihtiyati tedbir kararı görüşülecektir. Umuyoruz, burada hukukun üstünlüğü ilkesi, üstünün hukuku gaspına galebe çalabilir. Hukukun üstünlüğü, üstün gelir. Uluslararası Adalet Divanı’ndaki bu davayı, Sayın Cumhurbaşkanımız da başından itibaren sürecin hazırlık aşamasında da içinde de yakından takip ediyor.”
Hibya Haber Ajansı