NATO’nun yeni Genel Sekreteri Mark Rutte, göreve gelmeden önce verdiği mesajlarla Türkiye’ye özel bir başlık açtı.
Dün Lahey’deki açıklamaları, sıradan bir diplomatik nezaket çerçevesinde değerlendirilmemeli. Rutte’nin sözleri, Türkiye'nin artık sadece coğrafi değil, stratejik bir merkez üssü olduğunu teyit ediyor.
Rutte'nin, "Türkiye'nin çok büyük bir savunma sanayi temeli var" vurgusu, bir tespit değil; bir kabul ve aynı zamanda bir teklif. Türkiye’nin yıllardır büyük bedeller ödeyerek kurduğu yerli ve milli savunma sanayi, artık sadece Türkiye’nin değil, NATO’nun da güvenlik haritasında belirleyici bir yere sahip.
RUTTE’NİN VURGUSU NE ANLAMA GELİYOR?
Rutte’nin “Türk savunma sanayi tabanının İngiltere, Norveç ve AB ile mümkün olduğunca yakın bağlantılı olması sağlanmalı” çağrısı dikkat çekici. Bu, klasik bir “entegrasyon” çağrısı değil. Bu bir güvenlik doktrinidir. Türkiye’yi dışlamak değil, merkeze almak gerektiğini ifade ediyor.
Peki neden şimdi?
Ukrayna Savaşı, Avrupa’nın güvenlik şemsiyesinin artık ABD kadar Türkiye’ye de bağlı olduğunu gösterdi. SİHA’lardan füze savunma sistemlerine kadar Türk mühendisliğinin geldiği nokta, Batı başkentlerinde masaların yeniden kurulmasına yol açtı.
SAVUNMA SANAYİİ: YENİ DENGELERİN ANAHTARI
Bir süredir Türkiye’ye uygulanan ambargolar ve işbirliği bariyerlerinin NATO için bir kazanım değil, bir zayıflık olduğunu görmek için stratejik kör olmaya gerek yok. Rutte, bu realitenin altını çiziyor.
“Bariyer konulmasına izin vermeyelim” cümlesi tesadüfen kurulmaz. NATO Genel Sekreteri, aslında bir özeleştiri yapıyor. Ve belki de, Batı'nın bugüne kadar Türkiye’ye uyguladığı çifte standardın artık sürdürülemez hale geldiğini ilan ediyor.
ANKARA'NIN ELİ GÜÇLÜ
Türkiye, artık yalnızca doğu sınırlarını koruyan bir tampon ülke değil. Mavi Vatan’dan Libya’ya, Karabağ’dan Karadeniz’e kadar geniş bir alanda caydırıcılık ve etkinlik üretiyor.
Ankara'nın elinin güçlü olduğunu gören sadece biz değiliz. Bunu şimdi Brüksel de, Washington da fark etti. Asıl mesele, Türkiye bu stratejik değeri nasıl yönetecek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemlerde NATO’ya karşı takındığı dengeli ve kararlı duruş, bu süreci yönetecek tecrübenin Ankara’da mevcut olduğunu gösteriyor.
ZİRVEYE DOĞRU
Lahey’de yapılacak NATO zirvesi, sadece bir takvim maddesi değil. Türkiye için, yeni bir dönemin kapısını aralayabilir. Rutte’nin sözleri bunun işaret fişeği olabilir.
Şimdi gözler, Türk savunma sanayiinin müttefiklerle daha entegre hale gelip gelmeyeceğinde. Ancak şu bir gerçek: Artık Türkiye olmadan NATO tam anlamıyla güvenlik üretemez.
Ve belki de ilk kez, bunu bir NATO Genel Sekreteri bu kadar açık söylüyor.