2008 yılında AİHM davalarına 5.7 milyon euro tazminat ödeyen Türkiye, mahkemenin insan hakları sözleşmesi sistemini çöküşe götürdüğünü iddia ederek AİHM’de reform çağrısı yaptı. Mahkemenin geleceği 2010’da masaya yatırılacak.
Avrupa Konseyi tarafından 1950 yılında kurulan ve son katılımlarla Avrupa’da 49 ülkenin en yüksek uluslararası mahkeme olarak kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, tarihinde ilk kez reform çağrısına maruz kaldı. Reform isteyen ülke ise AİHM’deki davalarda yüzlerce kez mahkum edilen ve milyonlarca euro tazminat ödeyen Türkiye. 2008 yılında Türkiye, AİHM’de açılan davalarda 5.7 milyon euro tazminat ödemeye mahkum edildi. Türkiye bu miktarla 47 ülke arasında 4’üncü sırada yer aldı. Yine Adalet Bakanlığı verilerine göre AİHM’e işlkence nedeniyle yapılan başvurular sonucunda 2002-2008 yılları arasında Türkiye 13.6 milyon TL tazminata mahkum oldu. Rusya ile birlikte mahkemenin en çok cezalandırdığı ülkelerin başında gelen Türkiye, AİHM’in insan hakları sözleşmesi sistemini çöküşe götürdüğü gerekçesiyle mahkeme için “reform” çağrısını en yetkili ağızdan ilk kez dile getirdi. Ankara, AİHM hakkındaki görüşlerini, Avrupa Konseyi daimi temsilcisi, büyükelçi Daryal Batıbay’ın ağzından, Strasbourg’da düzenlenen Avrupa Konseyi Daimi Delegeler Komitesi toplantısında ifade etti.
İşte Ankara’nın AİHM konusundaki şikayetleri:
1 KAZANÇ KAPISI GİBİ GÖRÜLÜYOR
AİHM, hükmettiği yüksek tazminat miktarlarıyla Strasbourg Mahkemesi’ne başvuru yapılmasını cesaretlendiriyor. AİHM’nin tazminat miktarı hükümlerinde ortak bir standart yok. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemi de bir tazmin mekanizması olarak öngörülmedi. AİHM’nin bu alanda pratikteki uygulamaları, mahkemenin, şahsi açıdan zenginleşme yolu haline geldiği seklinde algılanmaya başlandı. Avrupa ülkelerinde birçok hukuk bürosu, AİHM’nin müvekkilleri için hükmedeceği tazminatlardan komisyon alarak çalışıyor. AİHM bu ekonomik kriz döneminde giderek daha da büyüyen bir endüstri yaratmış durumda.
2 BİRÇOK KARARDA İÇ HUKUK YOLLARININ TÜKETİLMESİ GEREKTİĞİNİ DİKKATE ALMIYOR
Bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından öngörülmemiş bir yaklaşım ve Strasbourg Mahkemesi’ni birinci derece mahkemeye dönüştürmüş durumda.
3 MAHKEME KARARLARI ÇELİŞİYOR
AİHM, zamanaşımı konusunda son yıllarda birbiriyle çelişen kararlara imza atıyor. Zamanaşımı kavramı konusunda seçici davranıyor. Bu da ülkeden ülkeye ayrımcı bir yaklaşım olarak ortaya çıkıyor.
4 AİHM SÜRE KONUSUNDA SEÇİCİ DAVRANIYOR
Mahkemeye başvurmak için ön koşul olan 6 aylık süre çoğu zaman gözardı ediliyor. Bu da mahkemeye yapılan başvuruların artmasına neden oluyor.
5 MAHKEMEYE BAŞVURU İÇİN MASRAF İSTENMİYOR
İsteyen, istediği Avrupa dilinde bireysel başvuruda bulanabiliyor. Bu durumda mahkemeye Avrupa’nın dört bir yanından yığınla başvuru akmasına şaşırmamak gerekiyor. Oysa Avrupa devletlerinin çoğunda, ulusal planda, bireylerden, ulusal resmi dillerde ve mahkeme masrafı ödeyerek mahkemelere başvurmaları isteniyor.
2010’da masaya yatırılacak
Ankara, tüm bu gerekçelerden ötürü, mahkemenin su an içinde bulunduğu zor durumu kendi elleriyle yarattığını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemini çöküşe götürdüğünü savunuyor. Ankara, bu gerekçelerden yola çıkarak, AİHM gündemindeki başvuruların daha hızlı ele alınmasını sağlayacağı söylenen 14’ü protokole ek olarak hazırlanan belgeyi şimdilik uygulamayacağını da duyurdu.
Alman Deutsche Welle haber ajansına göre Ankara’nın bu çıkışı, hiçbir devletten olumsuz tepki görmediği gibi, Avrupa’da ilk defa bir devletin açıkça AİHM’nin reforme edilmesinden yana tavır alması bakımından önem taşıyor. Ankara’ya bu alanda Rusya, Ukrayna, Romanya ve hatta İtalya gibi ülkelerin de destek verebileceği söyleniyor. Avrupa Konseyi dönem başkanlığını bu yılsonunda devralacak İsviçre, 2010 yılı başlarında AİHM’nin geleceği konusunda bir Avrupa konferansı düzenleyerek konuyu tartışmaya açacak. AİHM gündeminde su anda incelenmeyi bekleyen 105 binden fazla dava başvurusu bulunuyor. Başvuru sayısında Rusya birinci, Türkiye ikinci, Romanya ise üçüncü sırada.
İtiraz yanlış
Türkiye’nİn tavrı hukukçular tarafından da eleştirildi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Osman Doğru şunları söyledi: AİHM sistemi bireysel başvuruyu kolaylaştıran, herkesin hakkını aramasını sağlayan bir sistem. Eğer Türkiye’nin talebi kabul edilirse, insan hakları konusunda değerlerin hukukileştiği merkez olan AİHM, saygınlığını yitirir. Bir kere dava açılması için masraf alınması son derece yanlış olur. Zaten AİHM’ye giden kişiler kendi ülkelerinde sıfırı tüketmiş olan insanlar. Ayrıca bir çok kişi AİHM’nin masraf istediğini düşündüğü için başvuruda bulunmuyor. 6 aylık süreç, iç hukuk yollarının tüketilmesi konuları ise 1996’dan bu yana Türkiye’ye sorun yaratıyor. Bu noktada mahkeminin iç hukuk yollarını daraltmak yerine, Türkiye’nin iç hukuk yollarını etkin hale getirmek gerekir. Örneğin Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun yolu açılabilir. Bu yapılırsa Türkiye’den AİHM’ye daha az dava gider. Çelişkili kararlar konusundaki itiraz da anlamsız.
Hükümetin sevmediği kararlar
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, aldığı kararlarla zaman zaman AKP hükümetinin sert tepkisini çekti. Bunlardan en ünlüsü Leyla Şahin davasıydı. AİHM büyük dairesi, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin eski öğrencisi Leyla Şahin’in temyiz başvurusunu reddetti. Büyük daire, Şahin’in başvurusuna ilişkin, daha önceki alınan kararı bugün onadı ve “Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunmadığı” görüşüne vardı.
Üniversitelerdeki türban yasağını onaylayan bu karara tepki gösteren Başbakan Erdoğan “Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır” demişti. Bu sözler kamuoyunda günlerce tartışılmıştı.
Hükümetin tepkisini çeken bir başka karar ise Alevilerle ilgiliydi. Hasan Zengin adlı Alevi bir vatandaş, 7. sınıfa giden kızının Alevilikle ilgili bilgilerin yer almadığı din derslerine girme zorunluluğunun kaldırılması için AİHM’e başvurmuştu. AİHM din derslerinin zorunlu olmasına karşı yapılan başvuruyu haklı buldu. AİHM, Anayasa Mahkemesi’nce kapatılan RP yöneticilerinin temyiz başvurusunu da reddetti. Kararın gerekçesinde, RP’nin demokrasiyi tehdit ettiği ileri sürüldü.