GAZİ Üniversitesi rektörlüğüne bundan 10 yıl önce seçilen Prof. Dr. Rıza Ayhan, dört yıllık görev süresinin ardından 2004 yılında bir kez daha rektörlük için aday oldu. Seçimlerde oyların yüzde 73’ünü almasına karşın, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, rektörlüğe seçimde ikinci olan Prof. Dr. Kadri Yamaç’ı atadı. Sezer’in kararına büyük tepki gösteren Ayhan, 2008 yılında rektörlük için bir kez daha aday oldu. Ayhan, seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Gazi Üniversitesi rektörlüğüne atandı.
Hedeflerimiz var
10 yıl önce göreve geldiğinizde Gazi Üniversitesi için ne gibi hedefleriniz vardı? Bugün bu hedeflere ulaşılabildi mi?
2000 yılında göreve geldiğimde birinci tespitim, Gazi Üniversitesi çok büyüktü küçülmesi lazımdı. Küçültme tabirini yanlış anlaşılmadan korkarım, öğrenci sayısı açısından küçültmeyi kastediyorum. Yoksa üniversitenin fonksiyonları açısından küçültmeyi kastetmiyorum. Gazi üniversitesi öğrenci ve öğretim üyesi kapasitesi açısından o dönemde de Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden bir tanesiydi. Sadece Ankara’da eğitim öğretim faaliyetlerini yürütmüyordu. Kırşehir, Kastamonu ve Çorum’da da bizim yerleşkelerimiz vardı. O dönemde öğrenci sayısı 80 binin üzerindeydi. 80 bin öğrencinin ve bu kadar dağınık bir yapının bir üniversitenin verimliliğini etkileyeceğini düşünmüştük. Nasıl küçültecektik ve bunda bir politika takip ettik. Büyüyerek küçülme politikası. Kırşehir, Kastamonu ve Çorum’a yatırımlar yaptık ve oraları büyüttük, onlar bağımsız bir üniversite haline gelecek kadar büyüdüler. Oralar ayrı bir üniversite oldu. Öğrenci sayımız da yaklaşık 50 binlere kadar gerilemiş oldu. Biz bu 50 bin rakamını geçtiğimiz dönemde ki ben o döneme ‘fetret dönemi’ diyorum. O dönemde bu rakama mukayyet olamamışlar. Öğrenci sayımız tekrar 67 bine çıkmış. Şu anda da Gazi Üniversitesi’nin öğretim elemanının daha iyi değerlendirilebilmesi açısından, öğrenci sayısının birazcık daha küçülmesi gerekiyor.
Gazi Üniversitesi öğretim üyesi ve öğrencisinin yurt dışına entegrasyonuna ilişkin ne gibi projeleriniz var?
İlk rektörlüğüm döneminde profil araştırması yapmıştık. Gazi, üniversite haline geldiğinde Milli Eğitim’den devrolunan çok sayıda yüksekokul Gazi Üniversitesi bünyesinde yer aldı. Gazi Üniversitesi’nin yurt dışına açılımı yeterli değildi. Onun tespitini yaptık. Mutlaka Gazi Üniversitesi’ni üniversal yapmamız, yurtdışına açılmayı temin etmemiz lazım gelir dedik. o dönemde 2003-2004 dönemlerinde uzun süreli olarak İngiltere ve ABD’ye işbirliği içinde olduğumuz, işbirliği tesis ettiğimiz üniversitelere öğretim üyelerini gönderdik. Ama bahsettiğim dönemde 2004-2008 dönemlerinde bu projeye ara verilmişti. Geldik tekrar başladık.
Belirli bir araştırma da öğrenciler üzerine yapmıştık. Öğrenci profili üzerine yaptığımız araştırmada, bizim öğrencimiz kimdir? Umutları ve ufukları nelerdir diye bir araştırma yapmıştık. O araştırmada bizim üniversite öğrencilerimizin de dünyaya açılması gerektiğini ve dünyaya yeterince açılamadıklarını tespit ettik. Ve ikili ilişkilerle bu dünyaya açılmayı öğrenci gönderip, öğrenci getirmeyle sağlamaya çalıştık. O ara Erasmus programları da gündeme geldi. Erasmus’u öğrencilerimizin istifadesine açtık. Yeterince başarılı olduk mu? İstediğim ölçüde değil.
Gazi Üniversitesi’ne bu yıl girmeye hak kazanan yeni öğrencilerinize bir mesajınız var mı?
Gazi Üniversitesi’ne yeni katılan öğrencilere tercihlerinin fevkelade isabetli olduğunu, Gazi’li olmanın ayrıcılığını yaşamalarını ve yaşatmalarını, Gazi Üniversitesi’nin sunmuş olduğu imkanlardan öğrencilikleri süresince sonuna kadar faydalanmalarını, ve Gazi Üniversitesi öğrencisi olduklarını unutmamalarını diliyorum.
Seçim sistemi değişmeli
Rektörlükten tartışmalı bir şekilde ayrıldınız. O dönemde de büyük tepkiniz oldu. Rektörlük seçim sistemine ilişkin görüşleriniz neler?
Bütün mesele hakka, hakkaniyete, adalete uygun davranmaktır. O sistemin öbür sisteme üstünlüğünü ifade edebilmek fevkalade güçtür. Hakkı hakkaniyeti adaleti temin edecek bir sistemin getirilmesi gerekir. O dönemde oyların yüzde 73’ünü almama rağmen, oyların yüzde 22’sini alan öğretim üyesinin atanmasına tepki gösterdim, sisteme karşı değil. Adaletsiz davranışa karşı, haksızlığa karşı bir tepkiydi. Bir sayın cumhurbaşkanının elde somut ve objektif veriler olmadan, kendi yetkisini kamudan doğan yetkisini kötüye kullanmaması gerekirdi. Sistemde arızalar var, aksaklıklar var bunu net olarak söyleyeyim. Çünkü seçim üniversitede birliği temin etmeye yönelik bir seçim değil, üniversitede ayrışmayı teşvik eden, öğretim üyeleri arasında kamplaşmaya yol açan bir sistem.
En çok tercih edilen üniversitelerdeniz
Gazi Üniversitesi her geçen gün tercihte üst sıralarda yer alıyor. Zaten ÖSYM kılavuzunda da göreceksiniz, en fazla tercih edilen üniversitelerin başında geliyor. Bölümden bölüme fark edilmesine rağmen, bazen Türkiye genelinde bazı bölümlerimiz birinci olarak tercih ediliyor. Bazıları ikinci olarak tercih ediliyor, ama tercih noktasında oldukça yüksek durumdayız. Mesela ilk giren öğrencimiz Türkiye 18’incisi olmuş, Türk Dili Edebiyatına girmiş. Mesela okul öncesi öğretmenliğini ilk tercih eden Türkiye bin 707’ncisi.
Mesela Hukuk Fakültesi’ni ilk tercih eden öğrencimiz, bin 500’üncü, son tercih eden öğrenci 2 bin 500’üncü. Yani 2 bin 600’üncü sırada bile olsanız, Gazi Hukuka giremiyorsunuz. Tıp Fakültesi’nde ilk giren öğrencimiz Türkiye 743’üncüsü.
Mekan fakiri olmayacağız
GAZİ Üniversitesi’nin mekan sıkıntısı vardı. Bu mekan sıkıntısını gidermeyi çok arzu ettik. Çünkü Gazi Üniversitesi şehir üniversitesidir. Bütünlüğü teşkil edecek bir yerleşkesi yoktur. O dönemde AOÇ’den Çukurambar’daki arazileri satın almıştık, oralarda genişlemeyi planlamıştık. Fakat Fetret Devri olarak değerlendirdiğim o dönemde, o arazilerin kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle müteahhite verildiğini belirledik. Halbuki o araziler Gazi Üniversitesi’nin modern yüzünü belirleyebilmesi açısından son derece önemliydi. Arazilerimizi geri almaya çalışıyoruz. Büyük ihtimalle yakın zamanda bu sorunu çözeceğiz. Gazi Üniversitesi bu arazilerle her ne kadar mekan zengini olmasa da, mekan fakiri olmaktan çıkacaktır.
Diğer yandan OSTİM’e bu sene meslek yüksekokulu açtık. Dünyaya açılmayan toplumla özdeşleşmeyen üniversiteler 21. Yüzyılda fonksiyon kaybına uğryacaktır. Yapmış olduğumuz programlara göre, oradaki öğrencilerin öğrencilik hayatının önemli bir kısmı orada geçecek. Sanayicilerin talepleri doğrultusunda hareket ederek açtık okulu.”