Suları doğadan ve insandan koparan HES uygulamalarını, projelerini halkın gözünden, dilinden gösteren filmin yönetmeni Erkal Tülek, Ankara Hürriyet’e filmle ilgili açıklamalarda bulundu.
“HES’ler doğayı zora sokuyor. İlkin ağaç kesimleri; çok yoğun ağaç kesimleri gerçekleşiyor. Borular, kanallar ağaçtan korunmak isteniyor. Kilometrelerce kanal/boru boyunca civar kesimi gerçekleştiriliyor.
Balıklar ölüyor
Öte yandan suyun yatağının oynatılması, tünele, boruya hapsedilmesi nem dengesini değiştiriyor, iklimi ve dolayısıyla ormanı fevkalade olumsuz etkiliyor. Balık ölümlerini çok yerde görüyoruz, suyun içeriğinin, akış/yatak değişikliğine ve doğadan izole edilmesine bağlı olarak tümüyle farklılaşması söz konusu. HES’ler yenilenebilir enerji kaynakları olarak görülür hep. Fakat yenilenebilir tanımına oldukça ters bir durum var esasen ortada. Sistemin başından girenin su olmasına karşın sistemden su özelliğini yitirmiş bir sıvı/akışkan çıkıyor. Yenilenebilir olması sözkonusu değil. Zira çıkan tüm kimyasal yapısı değişmiş, güzergah boyunca toplaması gerekenleri toplayamamış bir sıvı artık.
Kuşlar göç ediyor
Diğer canlıların terk-i diyar etmeleri var. Sözgelimi Ordu-Melet çayında havzanın üstlerinden itibaren kilometrelerce ırmak yatağında damla su akmıyor ve ormanın içinde olmanıza karşın duyduğunuz (Efes, Didim, Milet gibi bölgelerde yaz sıcağında, kupkuru bir ortamda duymaya alıştığımız) sadece cırcır böcekleri. Hiç kuş sesi yok zira susuzluk kuşları havzadan göçüp gitmeye zorlamış durumda. Bu da tabii ekolojik dengede bir eksiklik veyahut kuşun avladığında bir fazlalık demek; bu zincirleme gidecek bir olgu.
Geri dönülemez tahribat
Öte yandan su yataktan sökülüp alındığı için veyahut Amasya’da olduğu gibi tellerle izole edilmiş açık kanallara alınmış olduğu için yaban hayatı yol güzergahları ve su ihtiyacı olumsuz etkileniyor. Yabani hayvan ölümlerinden bahsediyor köylüler. Sonuçta geri dönülemez tahribatlar var ama doğanın gücü, sermaye ona zarar vermeyi keser kesmez HES’i söküp atmaya ve oraya yeniden kendini kurmaya muktedir. Boruları, kanalları ve sair HES tekmilini doğa, serbest bıraksanız yok edecek güçte. Burada kilit olan suyun başını tutarak süreğen bir şekilde doğayı, doğal çevreyi ve insanı yükseklerden alçağa doğru zapt etmektir. Dilimizde bir deyim olan “suyun başını tutmak”, her anlamda istenilmektedir.
Bölge halkı farklı açılarla ve üsluplarda direniyor. Hukuki yol var; çokça davadan bahsetmek mümkün. Doğrudan müdahale ile önüne geçmek yolu var. Örgütlülük halkın direniş silahı elbette. Bir bilinç fevkalade etraflıca yerleşmiş: ‘Keşif, sondaj, kesim ve saire öncül iş başlarsa, HES de peşi sıra başlar.’ Dolayısıyla öncül çalışmaya başkaldırıdan ya da onu durdurmaktan bahsetmek bence yerinde olur. Zira bu Dersim’den Muğla’ya, Kastamonu’dan Artvin’e ortak strateji.”
Yöre halkı ihtiyaçları seve seve karşıladı
“GİTTİĞİMİZ her yerde yemek, yatak gibi hemen hemen tüm gereksinmelerimizi, yöre halkı seve seve, hiç yük hissettirmeden çözdü. Küçük fısıldaşmalarla tüm eşgüdümü yapıp bize hep sonucu bildirdiler diyebiliriz. Hepsine minnettarız. İnşaat Mühendisleri Odası ve Renas Yapım filmin yapımcılarıdır. Büyük özveriler sözkonusu? Öte yandan arşiv görüntü, ses kaydı, haber küpürü gibi birçok malzemeyi çekimlerde ve sonrasında bize sağladı halk. Oralardaki direnişler gibi kolektif bir film oldu filmimiz.”
12 bin km yol gittik
FİLM çekimleri Türkiye’nin dört bir yanında yapıldı diyebilirim. Yaklaşık 12 bin km yol gittik belgesel için. Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Tokat, Amasya, Muğla, Antalya ve Dersim’de çekim yaptık. Türkiye’nin her yerinde var HES ve biz de mümkün olduğunca çok yere gitmeye çalıştık.