Kürt açılımı konusunda bugüne kadar ne düşündüğü tam olarak öğrenilemeyen CHP Lideri Baykal kapıyı Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail KÜÇÜKKAYA'ya araladı:
Ben ana muhalefet partisi lideriyim. Muhatabım Başbakan'dır. Anlatacağı ciddi şeyler varsa bana kendisi gelsin
Adına ister 'demokratikleşme adımı', isterse 'Kürt açılımı' diyelim, Güneydoğu konusu ülkenin bir numaralı gündem maddesi. Burada bütün aktörlerin pozisyonu net. 'Yol haritasını' merak edenler var ama İmralı'nın bile ne diyeceği belli.
Tablonun tek istisnası var: CHP.
Siyasal aktörler içinde ne dediği henüz tam anlaşılamayan, öğrenilemeyen sadece CHP var.
Baykal'ın açıklamaları ve tutumu belli ipuçlarını verse de CHP'nin Güneydoğu ile ilgili olarak izlediği politika, kamuoyu tarafından net olarak anlaşılabilmiş değil. Üstelik ciddi eleştirilerle karşılaşıyorlar. Özellikle CHP'nin İçişleri Bakanı'na randevu vermemesi kafaları karıştırdı. Acaba CHP kapıları tamamen mi kapalı tutuyor? Bir sosyal demokrat partiden bahsedince Güneydoğu ile ilgili gelişmelere kayıtsız kalması düşünülebilir mi?
Ben de bunları merak ediyor, öğrenmek istiyordum. Kendisiyle görüştüm. Baykal önümüzdeki hafta partisinin yetkili kurullarını toplayacağını ve 'kurmaylarının' düşüncelerini alacağını söyledi.
Dosya, CHP'nin gündeminde yani.
Bir gazeteci olarak İhsan Arslan'la yaptığımız görüşme, sürecin kilometre taşlarından birisi oldu, bireysel olarak da demokratikleşme adımını desteklediğimi yazmıştım. Bu çerçeve içinde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la konuştum.
Deniz Bey, samimiyetle sorularımı yanıtladı. O da benim görüşlerimi, izlenimlerimi öğrenmek istiyordu. Bir saatlik konuşmamızın sonunda ben kendisinin ve partisinin yaklaşımını açık biçimde anladığımı düşünüyorum zira kırmızı çizgilerini, çekincelerini, nereye kadar destek verip, nelere karşı çıktığını anlattı. Pek çok itirazına hak verdiğimi söylemeliyim. Başbakan'la görüşmesi işte bu itirazların tartışılması bakımından gerekli, önemli.
'Peki nasıl olacak, randevu bile vermiyor' diyenler ise sanırım bu röportajdan sonra farklı düşüneceklerdir.
Baykal'a ilk olarak, 'İçişleri Bakanı'na neden randevu vermiyorsunuz, katkı verseniz veya reddedecekseniz bile görüşme sonrasında yapsanız daha iyi olmaz mı?' sorusunu yönelttim. İşte, bugünden itibaren Başbakan'la, Baykal arasında bir görüşme trafiği başlatabileceğini düşündüğüm o yanıt:
'Ben ana muhalefet partisi lideriyim. Benim muhatabım Başbakan'dır. Anlatacağı ciddi şeyler varsa bana kendisi gelsin. Eğer bakanın benim partime anlatacağı bir şeyler varsa, genel başkan yardımcıma anlatsın. Ama diğer turlarına da bakın, hiçbir şey söylemiyorlar, yok bir şey. Biz bir tiyatronun parçası olmayız. Bizi alet etmek istiyorlarsa olmayız. CHP ile beraber yaptık diyebilmenin peşindeler. Bu tuzağa düşer miyiz?
Başbakan biliyor, eğer boş sözlerle bana gelirse çıkarım bunu kamuoyuna anlatırım. Ama eğer gerçekten içeriği ve arkası sağlam, iyi niyetli bazı düşünce ve fikirleri varsa onları dinlerim, üniter yapıya aykırı gelmeyen projelere destek veririm, diğerlerine itirazlarımı da söylerim.'
'Kıbrıs Harekatı'na karşı çıkan liderler' örneği
Deniz Bey'in bu sözleri ilgimi çekti. Bir kere çoklarının eleştirdiği ve kamuoyuna yansıttığı gibi 'kapıların kapalı olması gibi bir durum' söz konusu değil. Sohbeti bu noktaya kaydırdım ve bakın Deniz Bey nasıl bir tarihi örnekle düşüncesini açıkladı:
'Bu işler ciddi işlerdir, kapalı kapılar ardında ve kamuoyunda nelerin konuşulacağı bellidir. Ben böyle meselelere hiç siyaset gözlüğüyle bakmam. Kıbrıs Barış Harekatı'nın başlayacağı dönem Başbakan Ecevit Londra'ya gitmişti. Harekat hakkında liderlerle ben görüştüm. Başbakanlığa çağırdık, toplu olarak onlara bilgi verdim, barış harekatı düzenleyeceğimizi söyledim. Bazı liderler, riskli diye karşı çıktılar, 'kesinlikle yapmayın ağır fatura öderiz' dediler.
Ama başarılı olduk, biz bugüne dek bir tek gün dışarı çıkıp, 'şu liderler harekata karşı çıktılar' demedik. O ağır siyasi mücadele günlerinde bile bunu kullanmadık. Devlet hayatında bu tür toplantı ve bilgilendirmelerin nasıl yapılacağı bellidir. Devlet politikasıyla ilgili gelişmeler ciddiyetle ele alınır. Hükümet bunun üzerinde düşünsün.'
Demokratik açılıma 'evet' ayrıştırıcı fikirlere 'hayır'
Sohbetimizin bu bölümünde CHP'nin kırmızı çizgilerini görmeye çalıştık. Baykal, açılımın 'olası' boyutları ile ilgili analiz yaptı. Bu sözlerden CHP'nin hangi konuda nereye kadar destek verebileceğini veya karşı çıkacağını anladım. Baykal'ın çerçevesi şöyle:
'Olayın demokratik açılım boyutu varsa seve seve destek veririz, zaten bunu yapıyoruz. Orada en küçük bir tereddüt yok. Eğer varsa böyle düşünceleri gelsinler anlatsınlar. Ama hükümetin kimi adımlarının 'ayrıştırıcı' olduğunu görüyorum. Bunları dile getirirlerse veya gündeme getirirlerse şiddetle karşı çıkarız. Mesela Kürtçe eğitimi. Seçmeli Kürtçe eğitimi getirmek isterlerse olmaz. Milli Eğitim, etnik eğitime dönüşür. Anayasa'yı değiştirmek isteyecekler. Yapamazlar. Güçleri yetmez. Sadece DTP ile el ele yapmaya da cesaret edemezler.
Anayasa'ya Kürt kelimesi koymazlar ama oradaki Türk milleti kelimesini çıkarmayı düşünürler. Asla kabul edilemez. Koruculuğu kaldırmak gibi laflar duyuluyor. Bu tam da PKK'nın istediğidir, büyük bir tuzaktır.'
Kürt enstitüsüne şartlı yeşil ışık
Deniz Bey, kültürel adımlar çerçevesinde Türkiye'deki üniversitelerde Kürt enstitülerinin açılmasının gereklilik olduğunu vurgulayıp, 'Bu Türkiye'nin borcudur. Bu bize yakışır' dedi. Fakat hükümetin bu anlamdaki çabalarına şüpheyle baktığını açıkladı.
Baykal, hükümetin Kürt dilinin bilimsel araştırılmasından ziyade Kürtçe öğretime dönük amaçlar hissettiğini söyledi. Baykal'ın bu konudaki düşünceleri şöyle:
'Mardin'deki üniversitede Kürtçe öğretecekler. Kürt dili araştırmasından ziyade Kürtçe öğretme peşindeler. Bugün Diyarbakır'da Kürtçe bilen polis alıyorlar. Bu ilginç, arkasında ne var? Şu anda seçmeli Kürtçe dersi kararı alsalar bile öğretecek kimse yok. Mardin'deki üniversite bu amaçla hizmet verecek, yarınlara hazırlık. Türkiye'yi bölünmeye götürüyorlar. Cumhuriyet, 86 yıllık tarihin en kritik aşamasındadır. Ben yine de ülkenin buna izin vermeyeceği inancındayım. Ama tehlike büyük. Dün terörle mücadelenin 25'inci yıldönümüydü. Gelinen noktada, terörle mücadeleden terörle müzakereye geçildi. Bunu vahim görüyorum.'
ABD Büyükelçisi ile ne konuştular?
Sohbetimiz ilerlerken ben Deniz Bey'e ABD'nin Ankara Büyükelçisi ile yaptığı görüşmeyi sordum. ABD'nin Irak'tan çekilme takvimi ile Irak'ın kuzeyini ve Türkiye'nin güneydoğusunu kapsayan konulardaki gelişmelerde paralellikler olduğu kesin. Baykal, büyükelçi ile konuşmalarının yüzde 70'inin enerji konusunda olduğunu özellikle belirtip, Güneydoğu açılımında ABD'nin rolünü şu şekilde analiz etti:
'Büyükelçi sizin gazeteye verdiği mülakattaki düşüncelerini bana da anlattı. Hükümetin açılımını önemsiyorlar. ABD Irak'tan çekiliyor. Bu Irak'ın Türkiye'ye emanet edilmesi demek. Orada istikrarsızlık istemezler. Gerginlik zaten yüksek. ABD tampon bölgelere ihtiyaç duyuyor. Irak'ın kuzeyi bir tampon bölge. Büyükelçiye de görüşlerimi anlattım.'
Önce silahlar sussun
CHP Lideri, ısrarla 'silahlar susacak mı, PKK silah bırakacak mı?' sorusunu gündeme getiriyor. Bu sağlanmadan hiçbir somut gelişmenin kalıcı olacağına inanmıyor.
'Bütün yıllar boyunca sağlanan ilerlemeler, güzel gelişmeler var, terör durdu mu, hayır' diyor ve ekliyor:
'Şimdi yeni adımlar atılacak, terör yine durmayacak? Bunu bir mücadele yöntemi olarak belirliyorlar. Onun için silahlar tamamen susacaksa konuya bakılmalı. Bugün bağımsız devlet olmayacağı anlaşıldı. Ama bir devlet bir günde kurulmaz. Adım adım ayrışmak istiyorlar. Her bir gelişmeyi mücadele ettik, kazandık diye sunuyorlar. Dikkatimiz bu nedenle yüksek. Dil diyecekler, kültürel haklar, sonra yerel yönetimler, ileride federal yapı....'
Başbakan'ın danışmanına aferin
Deniz Bey'le sohbetimiz sona ererken, söz Başbakan Erdoğan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan'a geliyor: 'Bak Yalçın Akdoğan ilginç bir yazı yazdı geçenlerde. 'Neler olabilir, neler olamaz' diyordu. 'Kürtçe seçmeli eğitim olamaz' diye yazdı. Aferin dedim, demek ki farkındalar... Şöyle düşünün, ilkokuldan itibaren bir çocuk 10 yıl Kürtçe eğitim görürse, o artık Ankara'ya bakmaz, başka yerlere bakar.'
Baykal'la konuşmamız sona erdi, vedalaşırken son söz olarak 'Bizim duruşumuz net, açığız. Bundan sonra da aynen devam. Hakaret etmem, sertleştirmem. Ama ayrıştırıcı adımlara karşı mücadele veririm' dedi.