İktisadi kavramlar içerisinde en önde gelenlerinden birisi de “Malthus Kapanı”dr.
Aslında bu tezin yanlışlığı çok uzun yıllar öncesinden kanıtlanmıştır, ancak yine de Malthus kapanına dönük yeni teoriler yok değildir.
Malthus, insan nüfusu geometrik biçimde artarken yani 2, 4, 8, 16, 32 gibi katlanarak artarken besin kaynakları aritmetik biçimde arttı… Yani 2, 4, 6, 8 gibi eklenerek arttığı fikrini ortaya attı.
Bu fikirden hareketle, "nüfusun gücü, yeryüzünün insanın geçimini sağlama gücüne kıyasla, sınırsız ölçüde büyüktür. Nüfus, kısıtlanmadığında, geometrik oranda çoğalır. Geçim araçları ise ancak aritmetik oranda artar. Sayılarla ufak bir tanışıklık birincinin ikinciye kıyasla ne denli güçlü olduğunu gösterecektir. Hal böyle olunca nüfusu azaltmadığınız takdirde ilerleyen zaman zarfında insanoğlunun aç kalması ve açlıktan ölmesi kaçınılmazdır. Her ne kadar bunun için tabiat insanoğlunun hayatta kalabilmesini üç yöntem de sağlasa da hakikat budur… Bahse konu yöntemler, kıtlık, salgın ve savaşlardır."
MalthusKapanı fikrinin temeli budur.
Geldiğimiz noktada Malthus yaklaşımının hakikati yansıtmadığı çok açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Onun bu fikri ortaya attığı zaman dünya nüfusunun 980 milyon olduğunu bugün ise 6,5 milyara çıktığını düşünün.
Kaldı ki nüfus 2050’de 9 milyara ulaşacak.
Buna rağmen dünya yüzündeki insanların çoğu eskiye göre daha iyi besleniyor, daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü.
Peki, Malthus neden böyle bir iddiayı, böyle bir fikri ortaya atıyordu; ve nasıl oluyordu da, ayan beyan aşikar olan iki konuda yanıldığının farkına varamıyordu?
Birincisi insanlar bu tip problemlerini çözmek için teknoloji geliştirmeyi fevkalade iyi becerirler. Bunu es geçti Malthus.
Üreticileri daha iyi bir etkin besin yolları bulmaya iten arz ve talep kanunu sayesinde, Dünya tarihinde bir dizi tarım devrimi yaşandı.
Bunların her biri var olan kaynakları önemli ölçüde artırdı.İnsanlar piyasanın da yardımıyla besin sorununu çözmeyi başardı.
İkincisi ise nüfus her zaman geometrik biçimde katlanarak artmıyor.
Nüfus artış hızı belli bir dönem sonra sabitleme eğilimine girebiliyor.
Çoğalarak üreme kabını tıka basa dolduran hücrelerin aksine, insanlar belli bir refah düzeyine erişince daha az üremeye başlar.
Aslına bakarsanız insan doğurganlığı yakın zaman içinde düşe geçmiştir.
Ekonomi tarihçisi Gregory Clark, çok tartışma yaratan “sadakaya elveda” isimli eserinde, insanların 1790’a kadar cidden Malthus kapanına kısıldığını fakat o tarihten sonra gelişen çeşitli etkenler sayesinde en fakirlerin salgınlar da ölmesi üzerine onların yerine üst ve orta sınıflardan çocukların geçmesi aşağıya doğru toplumsal hareketlilik ve bu sınıfların daha çok çalışmasıyla İngiltere’nin paçayı kurtardığını savunur.
Bu arada dünyanın pek çok bölgesinin halen daha bu kapana kısılmış olduğunu da vurgular.
Yine de Malthus’un kuramının altında yatan fikir olan azalan verimler kanunu, yanlış değildir.
Bu işletmeler için çok önemli bir derstir.
Örneğin küçük bir çiftlik veya fabrika düşünelim.
Patron, her hafta yeni birini işe başlatır, her yeni gelen işçi üretimde büyük bir fark yaratıyor.
Lakin birkaç hafta sonra, her yeni işçinin giderek daha az fark yaratacağı bir noktaya erişiliyor.
Sınırlı miktarda makine ve tarla varken çalışacak ekstra ellerin büyük bir fark yaratması imkansız hale geliyor...
Gelinen noktada Malthus’un fikri’nin gerçek olmadığı ortaya çıksa da, nevzuhur Malthus’çular insan yaratıcılığının, kıyameti birkaç yüzyıl ertelediğini fakat insanlığın şu an yeni bir darboğazın eşiğinde olduğunu savunuyorlar.
Ancak… Görünen hakikat Malthus’un fikri yaklaşımında yalnız ve yalnız dikkate alınacak kısmının, “aralıksız nüfus artışına dikkat ” olduğu gerçeğidir.