Kudüs’ün ABD Başkanı tarafından başkent olarak tanınması ve büyükelçiliğin Tel-Aviv’den Kudüs’e nakledileceğinin açıklanması, herhalde Ortadoğu’da şu an yapılmaması gereken en riskli, en çılgınca karardı. Ama Başkan Trump tüm uyarılara rağmen bu hamleyi yaptı.
Başkan Trump’ın bu çılgınca kararı açıkladığı basın toplantısında ileri sürdüğünün aksine, bu karar Filistin sorununda iki devletli çözüme hiçbir yarar sağlamayacağı gibi, hemen görüldüğü üzere tansiyonu son derece artırarak bölgeyi terörize edecek bir gelişmedir.
Bu kararın bölgeyi ateşe atmak olacağını Amerikan yönetiminin görmemesi mümkün müdür?
Buradan bakıldığında mümkün değildir. Herkesin ABD yönetiminde ciddi parçalanmalar olduğunu söylediği bir ortamda, bunun iç siyasette sıkışan bir başkanın bireysel tercihi olduğuna mı inanmak lazım? Yoksa şu ünlü Kılıç Dansı’nda verilen mistik görüntüden sonra yaşanan gelişmelere bakıp, gizli bir planın yürürlüğe konduğu mu düşünülmeli?
Öyle ya, Sisi, Kral Salman ve Trump’la verilen bu görüntüden sonra Katar hamlesi gelmişti. Şimdi de Kudüs hamlesiyle bu görüntüye uygun bir hamle daha yapılmış oldu.
DEAŞ’ın yenildiği ve Suriye’de barışın tesis edilmesinde Astana/Soçi süreçlerinde umudun belirdiği bir ortamda, Kuzey Irak’ta referandum çılgınlığından sonra şimdi de Kudüs harakirisini izliyoruz.
Aslında bölgede hem ABD, hem Suud, hem de Mısır’ın etkisini azaltacak böyle bir hamle hiç de akıllıca değil. Bende de bu hamlelerin ardında kötücül bir akıl kadar, bir tür siyasi zayıflığın olduğu izlenimi doğuyor.
Çünkü Kudüs, İslamiyet kadar, diğer semavi dinler için de son derece kutsal bir yer, mezhepler, ırklar üstü bir öneme sahip.
Bu konuda başarılı bir yönetim anlayışı görmek isterseniz, Osmanlı’nın bu bölgeyi yüzlerce yıl nasıl barış içinde yönettiğine bakabilirsiniz. Hıristiyanlarca en kutsal mabet olan Kıyamet Kilisesi’nin anahtarı yüzlerce yıldır bir Müslüman ailenin emanetindedir. Osmanlı Kudüs’ün diğer dinler için önemine saygı duymuş ve adil bir yönetim sergilemiştir.
Filistin halkının onlarca yıldır nasıl zor bir hayata, ne tür haksızlıklara mahkûm yaşadığı ortadayken, bu türden fiili zorbalıklarla durumu daha da çıkmaza sokmak büyük devletleri güçlendirmez, küçültür.
Bu konuda da Türkiye yine adaletsizliğe en güçlü sesi çıkarmış, rasyonaliteyi de elden bırakmamıştır.
Hep birlikte güçlü bir ses çıkartıldığında bu zorluk da aşılacaktır. Her şerden bir hayır doğmasını ümit edelim.