Sinema alanında 8 meslek birliği, bunun yanı sıra 26 dernek, vakıf ve bir sendika bulunduğunu anlatan Çelik, “Dolayısıyla burada eksik bir şey yok gibi görünüyor. Burada sadece eksik bilgi var. Televizyonlarda izliyorum maalesef bazı sinema sanatçıları telif hakkı yasamız yok diye ortaya çıkıp söylüyorlar. Öncelikle nasıl yok olduğunu ben de bilmiyorum” dedi. Türkiye’de 1951 yılında yapılmış 5846 sayılı telif hakları yasası olduğunu anımsatan Çelik, yasanın dönemsel olarak 4 kez büyük değişikliğe uğradığını belirtti. Telif hakkı denilen konu ile sosyal güvenlik meselesinin ayırt edilmesi gerektiğini vurgulayan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Birisi hak yönetimi, diğeri sosyal güvenceyle ilgili sorunlar.
İkisi karıştırılıyor
Burada ikisini maalesef birbirine karıştırdılar. Karışınca da biraz bütün sorumluluk Kültür ve Turizm Bakanlığında imiş gibi bir izlenim doğdu. Bunları ayırmak lazım. Bizim görevimiz Bakanlık olarak sinema sektörüne hizmet etmiş kişilerin haklarının korunmasını sağlamak, bunun için de örgütsel yapılar kurdurmak. Bu örgütsel yapıların idari ve mali yönden denetimini sağlamak. Bunların düzenlemesi zaten 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda var. Ayrıca tüzükle meslek örgütlerinin neler yapacağı tek tek anlatılmış.” Sosyal güvenlikle ilgili sorunların Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı üzerinden yürütülmesi gerektiğine değinen Çelik, meslek birliklerine zamanı geldiğinde, nasıl girişimde bulunacakları, ne talep edecekleri, hukuken yapmaları gerekenler konusunda ellerinden gelen desteği sağladıklarını kaydetti.
Sinema karışık
Abdurrahman Çelik, aynı yasa içinde müzik sektöründekilerin telif haklarını alabildiğini ifade ederek, bu konuda bir sıkıntıları bulunmadığını belirtti. Sorunun sinema alanında olduğunu anlatan Çelik, “Oyuncuların, sinema alanındaki telif hakları meselesi biraz karışık bir mesele ” diye konuştu.
TÜRKİYE’DE DİZİ SEKTÖRÜ CİDDİ BİR POTANSİYEL”
Çelik, bir yapımcı şirketin dizi çekmeden önce oluşturduğu oyunculara “şu kadar TL’lik ücretle bölüm başı oyna” dediğini ve sonra karşılıklı sözleşme yapıldığını belirterek, şu örneği verdi: “Oyuncu da tamam diyor ve sözleşme imzalanıyor. Bu sözleşmede normal koşullarda dizinin ilk gösterimi veya iki gösteriminin dışında kalanlarla ilgili bir telif hakkı ücretinin yazılması gerekiyor. Uluslararası alanda da uygulanan budur. Ama bizde durum öyle olmuyor, o ilk nakit alındığında ilelebet bütün haklar yapımcıya devrediliyor ve altında imza atılıyor.
Devlet niye para versin
Tüm haklarını devrettiği için ondan sonra hak iddia edemiyorsun. Sonra da çıkıyorlar, ‘bizim dizimiz böyle böyle, devlet niye bize para vermiyor’ deniliyor. Devlet size niye para versin böyle bir şey yok. Çünkü sen o sözleşmenin altına imza atmışsın, sözleşmenin altına imza atmamış olsaydın kesinlikle oradan sana bir ücret dönecek ilk 2 gösterimden sonra, bütün dünyada da bu böyle uygulanır. ”
Piyasa değeri 1.2 milyar dolar
Temel sorunun sektörün kendi işleyişinde olduğunu dile getiren Çelik, “Dizi piyasası Türkiye’de yaklaşık olarak 1.2 milyar dolara gelmiş durumda, ciddi bir potansiyel oluşturuyor. Dizi yapımcıları da televizyon kanallarının yapımcısı mı taşeronu mu belli değil, bu da karmaşa. Televizyon şirketleri filmlerin tüm haklarını kendinde koruyor ama bütün sorumluluk yapımcı şirket üzerinde böyle bir karışıklık da var” şeklinde konuştu.