ANKARA / Vali Yüksel ve Genel Müdür İlkbaharı'ın mektupları şöyle:
BABAMA MEKTUP
"Bugün 2014 yılı Haziran ayının üçüncü pazarı… Babalar Günü…
Erken gittin aramızdan, seninle uzun uzun konuşmaya vaktimiz maalesef olmadı Baba... Hatırladığım ise bizi büyütmek için esnaflık yaparak bin bir zorluklarla yaptığın o amansız hayat mücadelesi... Senin ile yaşadıklarım ve hatırladıklarım ölene kadar bana yeter. Ellerin öyle sıcaktı ki, öyle şefkatle okşardın ki başımı… Başım sıkışınca gözlerine bakardım her seferinde ürkek ürkek. Bakışlarından “korkma arkanda ben varım” dediğini hep yüreğimde hissederdim. İşte tamda o zaman dünyam değişir, her şey güzelleşirdi Baba…
Şimdi seninle sohbet etmeyi çok ama çok isterdim. Seni uzun uzun dinlemek ve de yavaş yavaş yaşlandığını görmek isterdim. Seni hayallerime eşlik etmek ve arada bir de seninle hayatı çekiştirmek isterdim Baba. Her zaman olduğu gibi “hayat zor” derdin ve yine sıkılırdım aklı beş karış havada olarak. Hayat sen varken zor olsa ne yazar ki? Ya şimdi… Ah Baba, hiç gitmeyecekmiş gibi yaşamımıza girdin, sonra birden bire bizleri bırakıp gittin ve en kötüsü sen ölünce ne yapılır hiç birini anlatmadın bize. Babasız yaşarken naçar kalınca beni kim teselli eder ki artık güvenle... Ah keşke seninle yaşamdan biraz daha zaman çalabilseydim. Ben şimdi hayatta sensiz, yalnız ve… babasızım. Babası olanlara uzaktan bakarken neye sahip olduklarının farkında olup olmadıklarını artık hep merak ediyorum. Ama şunu biliyorum ki birlikte yapacakları çok şeyleri ertelediklerini de… Bir gün babasız kalınıyor işte…
Baba, beni artık düşünme… Çünkü alıştım artık Seni özlemeye…
OĞLUN ALÂADDİN
06 yaşında : Babam her şeyi biliyor.
10 yaşında : Babam çok şeyi biliyor.
15 yaşında : Ben de babam kadar biliyorum.
20 yaşında : Şu muhakkak ki; babamın öyle pek fazla bir şey bildiği yok.
30 yaşında : Bir kere de babamın fikrini sorsam fena olmayacak.
40 yaşında : Ne de olsa, babam bazı şeyleri biliyor.
50 yaşında : Babam her şeyi biliyor.
60 yaşında : Babamın yanımda olması ve bu konuda bana akıl vermesi için neler vermezdim. O’nun ne kadar akıllı bir insan olduğunu hiç takdir etmemiştim.
Ondan çok şey öğrenebilirdim. Ancak… O artık yanımda değil.
TÜM BABALARIN GÜNÜ KUTLU OLSUN…
Saygıyla sunulur."
SENİ ÖZLEDİM BABA
Oğlum diyen o ipeksi sesine öyle ihtiyacım var ki baba,
Dünya’nın küçük olduğunu, ikimize yettiğini , beraber yaşarken fark edemedim sensiz baba. Meğer Dünya ne kadar büyükmüş.
Ben üşüyorum, öyle yalnızım, öyle yalnızım ki baba, bir kuş tüyü gibi bir yerden bir yere uçacakmış gibi geliyor.
Ah beni bırakıp giden babam, meğer sen ne büyükmüşsün, meğer dünyamız da ne kadar büyük bir yerin varmış ki, dünya sen varken bana dar geliyordu.
İşler avuçlarımın arasında eriyor, her üzerine gittiğimde işler küçülüyor, sanki ben senin kahramanındım. Her şeyin bence üstesinden geliyor yılmıyor, usanmıyordum. Yorulsam da sen vardın, ondanda ayrı bir haz , mutluluk duyuyordum.
Kan ter içinde gelirken önüne koşar, filelerini alır, onu zevkle eve getirir, koca mendilini çıkarır yüzünü kaplayan terleri siler, sonrada ceketini çıkarttıktan sonra sana nasıl sarılırdık.O sıcaklığı hala arıyorum baba, o sıcaklığın hem beni, hem de hayallerimi sımsıcak tutuyor. Sonrada aldığın sakızı veya şekeri verirdin. Ne iyiydik.
Gülünce gözlerinin içi gülerdi.
Ah babam şimdi üşüyorum, şimdi tedirginim, şimdi yalnızım. Sevgine, sıcaklığına, şefkatine o kadar muhtacım ki ah babam, kafamı dizlerine koysam, sen saçlarımı karıştırırken ben doyasıya ağlasam.
Her şeye razıyım yeter ki seninle olsam.Sensizliğe bir türlü alışamadım canım Babam ,yoksulluğunda şükreden tavrına, şefkatine, duana o kadar muhtacım ki Baba.
Yalnızım yapayalnız yoksun, kendini anlatamayan, ortaya koyamayan ben seni öyle arıyor öyle arıyorum ki, mezar taşının üzerinde biten çiçekler seni bana anlatamıyor.
Milyonlarca insana yeten hava bazen bana az geliyor, bunalıyorum terliyorum.
Bazen nereye gittiğimi, ne yaptığımı uzun uzun düşünüyorum.
Deliler gibi çalışan ah babam, karnı doymadan ayrılan bizler için ömrünü harcayan, didinen çırpınan bir gün olsun dinlenmeyen, ah demeyen babam, meğer sen ne fedakarmışsın, sen ne büyük adammışsın
En ağır şartlarda , en kritik anlarda ha yıkıldı ha yıkılacak denildiğinde dimdik ayakta duran örnek insan, canım Babam.
Her şeyi dimdik ayakta göğüsleyen büyük adam meğer sen örnekmişsin. Baba bazen iç dünyamın derinliklerinde, bazen hep yanımda sen var sanıyorum bana bir cesaret, bir gayret geliyor. Gözlerimi yumup canım babam diye sarılmak geliyor. Sana uzun uzun anlatacaklarım var.
Bazen mutlu olduğumu sanıyorum. Yıllarca yaptığın köleliğin inkarı takdir edilmemesi beni kahrediyor.
Bazen boş diyorum, ellerimi sallıyor bir boşlukta yürüyorum. Boşlukta saatlerce yürümek, günlerce yürümek istiyorum, nedenini bulamıyorum.
Çevremde o kadar çok insan var ki bir gün içimi dökecek, bir kelime söyleyecek insan bulamamanın boşluğunu yaşıyorum.
Ah baba, ben deli miyim bilmiyorum. Binlerce insan varken insan arıyorum.
Saf, masum, en doğal senin sevgine denk sevgi, senin dostluğuna denk dost arıyorum. Böyle şey olur mu?
Onun içinde ben dost bulamam diye korkuyorum Baba, ellerimi açtım, kollarımı açtım dostsuz kalmamak için herkesi bağrıma basıyorum. Onları kucaklıyor öpüyorum.
Senin sıcaklığını ve dostluğunu arıyorum.
Seni çok arıyorum.
Seni çok özlüyorum.
Seni çok seviyorum baba.
Baba, sen gittin gideli gece demeden, gündüz demeden çalışıyorum, çırpınıyorum, didiniyorum. Hani derdin ya “Muhannete muhtaç etmesin seni Allah” hep onun için bu lafını kulağıma küpe yaparak didiniyorum yorulmuyorum.
Bazen yeter demek geliyor içimden bittiğimi anlıyorum. Tam o an sen geliyorsun gözümün önüne. Dünya ve ahiret için ölümüne çalışan sen geliyorsun gözümün önüne.
Tekrar diriliyorum. Sana uzun uzun başımdan geçenleri sensiz çilelerimi sen yokken seni araya araya kat ettiğim yolları göğsüne yaslanarak anlatmak istiyorum.
Mezarına geliyorum, selam veriyorum. Heyecanlı heyecanlı “Aleykümselam” demeni bekliyorum susuyorsun baba. Ne olur bir defa olsun baba selamımı al “Aleykümselam” de de dünyalar benim olsun.
Sana o kadar çok anlatacağım şeyler var ki senin oğlun dostların tarafından takdir ediliyor. Bana da sana da dua ediyorlar.
Daha neler neler sana bir anlatabilsem.
Güzel şeylerin yanında boğazıma düğümlenenleri teker teker çözebilsem.
Ah baba, bazen rüyamda gülümseyen göz bebeklerinin içi gülerken yine bir şeyler yerken görüyorum ama, sana doyamadan rüyamı terk ediyorsun. Tam elini tutacakken, tam yanağını öpecekken, ölümüne seni kucaklayacağım sıra çekip gidiyorsun canım babam.
Niye acele ediyorsun?
Niye gidiyorsun?
Sana neler neler anlatacağım.
Sahi sana Arif’i soracağım. Gitme ne olur! Onunla doyasıya kucaklaşıyor, koklaşıyor, hasret gideriyor musunuz diye tam soracağım zaman gidiyorsun.
Uyandığımda nefes nefese, kan ter içinde yatağımdan doğruluyorum. Yine seninleyim demeyi seni gördüm demeye çekiniyorum.
Bakıyorum yine sensiz dünyam bende sessiz sessiz terleyen çamaşırlarımı değiştiriyor, sessizce tekrar yatağıma kıvrılıyorum.
Seni, sensiz başardığım, sensiz uğraştığım, aha şurada babam olmalıydı dediğim günleri düşünerek tekrar uyuyorum.
Rüyamda seni görmek umuduyla gözlerimi yumuyorum.
Baba bazen geceler o kadar uzuyor uzuyor ki kaç defa perdeyi açıp ne zaman sabah olacak diye bakıyorum.
Ah babam sen hiç geçmeyen bitmeyen geceleri acaba yaşadın mı? Sen neler neler yaşadın bizi insan arasına katmak için bir bilebilsem bana bir anlatabilsen.
Baba, sana öyle hak veriyorum ki önünde dua ile birlikte eğiliyorum. Şapkamı çıkarıyorum.
Sen ne yaman adammışsın ,
Sen ne muhteşem adammışsın.
Aynı görevleri yaparken eksik mi yaptık yanlış mı yaptık ne verdik ne veremedik endişeden didiniyorum, bende senin gibi onları insan içine katmaya çalışıyorum. Meğer ne zormuş baba çırpınırken, uğraşırken, didinirken deliler gibi çalışırken hele birde takdir edilmemenin acısını hiç tattın mı baba?
Takdir edilmemek ölümüne hayatını ortaya koyup sağlığını ortaya koyup senin yaptığını yapmaya çalışırken takdir edilememek karşısında. Meğer sen ne büyük insanmışsın.
Sen saçlarını bizim için ağarttığında, uğraşıp didindiğinde, kan ter içinde kaldığında olmayan paranı istediğimde veremeyince mahçup mahçup yok derken meğer ben ne kadar yanlış yapmışım.
Ben senin görevini üstlenince anladım meğer ne ulu , ne büyük , ne ağır ne kadar devasa bir yükü bana devretmişsin. Ben bu devrettiğin görevleri yapmak için çırpınırken didinirken zaman zaman tıkanıp boşluğa itiliyorum.Görevlerimin altında ezilirken Rabbime güç ver diye yalvarırken içime akan yalnızlık yaşlarımı herkesten saklarken, zayıf tarafımı eksik tarafımı gizlerken.
Sen ne büyük adammışsın baba seninle gurur duyuyorum.
Sen yokluğun, yoksulluğun içinde mutluluğu bize tattırdın, mutlu olmamız için Cemil amcanın bahçesinden taşları Ferhat gibi kırardın, ama mutluydun, bizi mutlu etmek için çırpınırdın. Her haline şükreder, yıkılmaz, düşmez, yorulmaz bir adamdın.
Ben varlık içinde yoklukta, tattırdığın mutluluğu, acaba tattırabildim mi diye düşünüyorum.
Ama senin kadar güçlü ve her şeyi göğüsleyebilecek kadar kuvvetli değilim. Zaman zaman duruyor tam yeter artık yapamıyorum, götüremiyorum işte bu kadar diye pes edeceğim anda sen geliyorsun gözümün önüne , o yiğit adam can babam seni çok arıyorum, seni çok özlüyorum.
Ah babam sevgine, şefkatine, duana muhtacım.
Çocukluğumdan beri hep çalıştım bir kere olsun nefes almadım, ama yıllar sonra bir oh dediğimde bir ara vereyim, kendimi bir dinleyeyim dediğimde, içimde sensizliğin burukluğu, kardeşimin bizi bırakıp gittiğinin derin ve acı izleri ile uyandım.
Meğer çalışmaktan ben, beni anlayamamışım. Yufka yüreğime ne acılar sarmışım. Ben meğer, beni ne kadar da ihmal etmiş , ne kadar hor kullanmışım.
Ah babam bana bir sorsan “Nasılsın” diye, sana neler neler anlatacağım. Tırnaklarımla yükselirken oluşan yaraları, sağımda solumda iteleyen kakalayanları sana bir anlatabilsem
Baba ben genelde kendime küstüm, kimseye küsmedim.
Kapımı çalana yardım ettim, hayırlı evladın olmaya özen ve gayret gösterdim.
Seni çok anlatmadım ama seni örnek aldım. Ah şimdi burada olsaydın diye çok iç çekip seni andım.
Seni arıyorum,
Seni özlüyorum,
Seni çok seviyorum Canım babam.
Sana o kadar anlatacağım var ki, yine rüyamda bile fazla durup dinlemiyorsun.
Ayrıca benim işlerim beni bırakmıyor. Her şeye rağmen şükrediyorum, senin gibi bir babam ve sülalem olduğuna, seninle gurur duyuyorum, seninle iftihar ediyorum derviş.
Seni çok özledim,
Seni çok seviyorum. ANKARA /